Seyahat ederken dikkatimi çeker, bordo hatta daha koyu renkli zemin üzerine beyaz yazı ile yazılmış olan gezelim- görelim öğrenelim tabelaları, hani çoğunda aradığınız yere ulaşmak imkansız gibi görünse de, tek tabela sonrasında yol ayrımında yazı- tura atsanız da ulaştığınızda hep başarmanın, ulaşmanın dayanılmaz mutluluğu ve paylaşımı vardır o tabela sonunda.
İşte öyle renkte bir tabela önünden hızlıca geçiyoruz. Belki yüz metre geri geldik, tabelada “Fethiye Gölet’i” yazıyordu. Sağa doğru kıvrılan yol ayrımından içeriye girdik. Ormanlık bir bölge ve yorgunun giremeyeceği kadar engebeli bir arazide ilerledik. Yorgunun bir taraflarını bırakmamak en büyük hedefiydi kanallının. Tabelayı görmüştük girerken, peki nereye gidiyorduk. Kimi zaman iç-güdüsel, kimi zaman ise yazı-tura yol ayrımı kararlarımız acaba doğruyu bulmamıza yardımcı olacak mıydı ?
Mevsim ağustos, arabanın camları buğulu… Gün doğmak üzereydi, tan yeri yavaş yavaş ağarıyordu. Sol tarafımıza ağaçlık alan bitti derken ! ilk dikkatimi çeken buhar, duman adına ne derseniz o olmuştu. Çok serin ve tertemiz bir hava, kuşların sabahı, umudu, yeni günü müjdeleyen cıvıltıları ve önümüzde herhalde gerilerde bıraktığımız tabelada yazan “Fethiye Göleti” karşımızdaydı.
Bu anı değerlendiren belki bu huzur ortamını daha önceden keşfeden iki balıkçı sessizliğe saygı duymuşlar, uzun oltalarını gölü gölgeleyen sulara atmışlardı. Kadrajın tam da altın noktasındaydılar. Yorgundan hızlıca inip, tripotu açtım, hazır olan kadrajı değerlendirerek gün doğmadan yakaladığım sınırlı sayıda karelerden uluşan bir demet’e erişebildim.
No comments:
Post a Comment